"DAHA! DAHA! DAHA!'

Antik Yunan mitolojisinden bir karakter Sisyphos.
Ne bir kahraman, ne de bir cani.
Ama fazlasıyla zeki.

Soru soran biri.
Kuralları sorgulayan.
Düzeni zorlayan.
Tanrıları kandıran, ölümü bile atlatan biri.
Yani sistemin hiç sevmediği biri:
Kendi kafasına göre yaşayan.

Ve sonunda ceza kesiliyor.
Ama onu öldürmüyorlar.
Daha kötüsünü yapıyorlar:
Anlamı öldürüyorlar.

Ne yapıyorlar Sisypos'a?
Koca bir kayayı bir dağın tepesine taşıtıyorlar.
Ama tam tepeye vardığında… Kaya geri yuvarlanıyor.
Her sabah yeniden başlıyor.
Yine, yine, yine.

Bu bir ölüm değil.
Bu, sonsuz çaba, sıfır sonuç.

Ter döküyor.
Uğraşıyor.
Ama hiçbir zaman bitmiyor.
Hiçbir zaman “oldu” diyemiyor.

Bugün bu hikâyeyi duyunca başımızı sallar geçeriz.
Ama farkında değiliz:
Artık Sisyphos biziz.

Her sabah uyanıyoruz.
Yeni hedeflerimiz var:
Yeni bir telefon.
Yeni bir ev.
Yeni bir ben.
Yeni bir “daha”.

Biraz daha…
Daha fit, daha zengin, daha başarılı, daha güzel,daha huzurlu, daha mutlu…

Ama tam tepeye yaklaşınca ne oluyor?
Kaya yine yuvarlanıyor.
“Daha” yetmiyor.
Yeni bir hedef geliyor.
Yeni bir eksiklik doğuyor.
Ve biz yine başlıyoruz.

Her sabah, tekrar.
Kayayı omuzluyoruz.
Koşturuyoruz.
Ve sanıyoruz ki:
Bir gün “tamam” olacak.

Ama olmuyor.
Hiçbir zaman “tam” olmuyoruz.

Bugün Sisyphos’un cezası bir efsane değil:
Bir alışveriş listesi,
bir “kişisel gelişim” videosu,durmadan yapılan bedeni rötuşlar yada bir motivasyon postu...
Ve adına da “kendini gerçekleştirme” diyoruz.

Ama hiçbirimiz sormuyor:
Bu kayayı neden taşıyorum?
Tepeye varınca ne olacak?
Ve en önemlisi:
Bu taş gerçekten benim mi?

Sevgilerimle...

☕ Bu hafta, çayını büyük hedeflerle değil,
küçük bir bardakta,
tek bir yudumun hakkını vererek iç.İçinde şeker olsun ya da olmasın.
Ama sahici olsun.

?Bir cümlelik durak:
Ne zaman istemeyi bırakıp sadece var olmayı seçeceğiz?