Silahların susmasıyla başlayan toplumsal barış hamlesi insanların yeni umutlar beslemesini sağladı. Barış için karşılıklı silahların susması çok önemli bir durum olmakla beraber yeterli değildir.
Bu süreçte insanların iç seslerinin duyulması da son derece önemlidir.
Doğu-Güneydoğu sokaklarında, Kürtlerin hafızasında hâlâ yankılanan acılar, bu ülkenin en derin travmalarını taşır. Birçok evde eksik bir sandalye, kaybolmuş bir isim, korkuyla saklanan bir kimlik vardır. O kayıplar yalnızca bireyleri değil, kuşakları yaralamıştır.
Bugün bu topraklarda doğan bir çocuk, belki savaşın sesini duymadı; ama korkunun dilini miras aldı. Güvensizlik, sessizlik, “belli şeyleri konuşmamak” alışkanlığı... Bunlar bireysel değil, kolektif travmanın belirtileridir. Bir halk, uzun yıllar “anlatma hakkından” mahrum kaldığında, o suskunluk sadece siyaseti değil, psikolojiyi de şekillendirir.
Devletin görevi artık sadece güvenliği sağlamak değil, psikolojik onarımı da başlatmaktır. Barış süreci, masa başında değil, insanların kalbinde yeniden inşa edilmelidir. Bunun yolu da yüzleşmeden, dinlemeden, anlamadan geçmez. Çünkü her bastırılmış acı, ileride bir başka biçimde yeniden ortaya çıkar.
Devlet, bu travmaları tedavi edecek sosyal politikaları cesaretle hayata geçirmelidir: Bu bölgelerdeki okullarda travma sonrası destek programları kurulmalı, kayıp yakınlarına psikososyal yardım sağlanmalı, geçmişin acılarını görünür kılacak kamusal hafıza alanları oluşturulmalıdır. Gerçek barış, ancak hatırlayarak ve onararak mümkündür.
Bir özür, bir anma töreni, bir rehabilitasyon merkezi… Bunların hiçbiri geçmişi silmez ama anlamlandırır. Toplumsal hafıza, bastırıldığında değil, tanındığında şifa bulur. Bu ülkenin batısında da doğusunda da en çok ihtiyacımız olan şey, birbirimizin acısına kulak vermek. Çünkü bir toplum, en çok susturduklarının hikâyelerinde insanlaşır.
Evet, barış politik bir mesele olabilir ama iyileşme psikolojik bir süreçtir. O süreci başlatmanın ilk adımı da inkârı bırakıp insanı merkeze koymaktır. Bu topraklarda barış, ancak herkesin hikâyesine yer açtığımızda gerçek anlamını bulacaktır.
Barışın Dili Empatidir
Bu bölgelerin çocukları artık korku değil, umut miras alsın istiyorsak, geçmişi sessizliğe değil, diyaloğa dönüştürmeliyiz. Travmalarla yüzleşmek, suç aramak değil; anlamaya cesaret etmektir. Çünkü empati, bir halkın birbirine yeniden yaklaşmasının en insani yoludur. Barış, bir gün ilan edilecek bir karar değil her gün yeniden seçilecek bir tutumdur.