Bize yalan söylediler…!

Bize yalan söylediler!

Sen anlamazsın dediler…

Bize yalan söylediler!

Doğru budur deyip içine binlerce yalan soktular.

Bize yalan söylediler!

Bizi sevin, bize inanın, bizler sizin dostlarınızız dediler.

Bizim dediğimiz şu sözlere de uyacaksınız dediler.

Bir doğrunun yanına bin bir yalan eklediler. Onlara beslediğimiz güveni, sergilediğimiz samimiyetimizi kötü emelleri için kullandılar.

Yaptıkları yanlışlarla bu toplumu adeta mankurtaştırıp bir katile dönüştürdüler.

Hep iftira ettiler sonra da pişkin pişkin bize uyun dediler.

Ateş çemberinin içine atıp, acılar içinde kıvranmamızı zevkle izlediler.

Bize yalan söylediler!

Bizi destekleyin, biz en doğruyuz derken onlar günde yüz defa karşılaştıkları yanlışlara duyarsız kalıp, yanlışa rağmen tamam dediler.

Hakikat karşısında adeta 3 maymunu oynamayı tercih ettiler. Günü kurtarmanın, kendi menfaatlerini sağlama almanın derdiyle düşmanla, kötüyle iş tutmayı mubah gördüler. Ne olacak ki dediler.

Ne aynı dava için samimi mücadele veren davayı kendine dert edinmiş, her türlü bedeli ödemiş dava erleriyle bir oldular, ne de önder dediklerinin davasını desteklediler.

Bir DAVA TÜRKÜSÜ ile mikrofonda, meclislerde gazel okumayı, menkıbe anlatmayı tercih edip işin ticaretine baktılar. Allah’ı ve DİN GÜNÜNÜ unutup, sanki hiç ölmeyecek ve hesap vermeyeceklermiş gibi DÜNYEVİLEŞTİLER.

Davaya sadakat gösteren, samimi hizmet edenlerle çoğu zaman kapalı kapılar ardında bazen de hiç Allah’tan korkmadan, kuldan utanmadan insanların yüzüne baka baka alay ettiler, aşağıladılar, hakaret ettiler. İş için, helal rızık için, Allah’ın kendilerine verdiği nimetlerden hakları olanı talep ettikleri için garip gurabayı makamlarından kovdular.

Oysaki Kur’an bizlere buna benzer tavır ortaya koyan, Allah’ın verdiği nimetleri sadece kendi emeklerinin, akıllarının sonucu sayan “BAHÇE SAHİPLERİ” kıssasını boşuna anlatmamıştı bizlere. Allah, verdiği bu haberle başta zenginler, makam sahipleri olmak üzere hepimizi uyarmıyor muydu?

Neydi Bahçe Sahipleri kıssasının özeti;

“ Allah’ın emanet ve imtihan vesilesi olarak verdiği dillere destan bağlar ve bahçeler sahibi kimi zenginlere hasat günü öncesi gelen bazı fakir, ihtiyaç sahibi, düşkün kimselerin;

-Bize de Allah’ın size ikram ettiği nimetlerden hakkımız olanını verin, ihtiyaçlarımızı Allah rızası için giderin diyenlere karşılık bahçe sahiplerinin kendi aralarında;

-Kendi emeğimizin ürünü olan mahsulü neden bu fakirlerle paylaşıyor, emeğimize ve kazancımıza ortak ediyoruz ki. Sabah erkenden kalkıp bahçelerimize gidelim ve kimseler yokken hasat yapalım diye sözleşmişlerdi.

Sabah gün doğmadan, çok erken vakitte büyük bir sevinç ve heyecanla bahçelerine giden bahçe sahipleri gördükleri manzara karşısında dehşete kapılmışlardı. Düne kadar güzelliği, bereketi ve ürünleri ile büyük bir zenginlik ve itibar sebebi olan bahçelerinin yerinde adeta ateş ve kuraklık yalamışçasına, ölümü ve yokluğu tüm hücrelere işlercesine harap olmuş vaziyette görmüşlerdi.

Bunun sebebi kendilerini her şeyden müstağni görmeleri, Allah’ın her ana müdahil olduğu gerçeğine kör kalmaları ve kendilerine emanet ve imtihan vesilesi olarak verilen nimetleri ihtiyaç sahibi olanlardan esirgeyip, bencilce bir tercihte bulunmalarıydı.

O gün kendilerine bu tercihleriyle yazık edenlerin bugünkü temsilcileri de bugün maalesef kendilerine yine yazık ediyorlar. Ama bunun farkında değiller.

Bize yalan söyleyenler ne arzuhalini Allah’a sunanlarla kıyam ettiler, ne sadece Allah’a rükû edenlerle rükû ettiler, ne sadece O’na secde edip boyun eğenlerle secde ettiler. 

Bize yalan söylediler!

Hayatı kendileri için kolay, halk için ise zorlaştırdıkça zorlaştırdılar. Kalpleri başka dilleri başka konuştular, kendileriyle çeliştiler. Ne konuştuklarının, ne yaptıklarının farkına vardılar. Hep dediklerinin tersini yaptılar.

Bize yalan söylediler!

Seçim dönemlerinde herkesten yardım istediler. Yetmedi sizi işe alacağız, şunu yapacağız, bunu yapacağız diye “umut tacirliği” yaptılar. Yine yetmedi, devreye birçok hatır gönül koydular. Köprüyü geçinceye kadar bizimle dertlerimize ortak olduklarını söyleyip işleri bitince, hedeflerine ulaşınca yine bizleri geriye hiç bakmadan yüzüstü bırakarak gittiler.

Bize yalan söylediler!

Kendi mallarını kaybetmemek için “en büyük günah kul hakkıdır” derken ne yetimi doyurdular, ne de yemedikleri kul hakkı bıraktılar. Azgınlaşmış, haddi aşmış bir şekilde delicesine bir şekilde her şeye musallat oldular.

Bütün gün ah vah edip sızlanıp, sözde sıkıntılı olduklarını söylediler. Yetimi, kimsesizin, ihtiyaç sahibini, yolda kalmışın haline kör ve sağır kalıp, birbirlerine ziyafetler çektirip zengin ziyafet sofralarında utanmadan midelerini tıka basa doldurdular.

Bize yalan söylediler!

Vergi memurlarıymış gibi kırkta birdir dediler. Mallarını mülklerini ayırıp, hülle üstüne hülleler kurup, bunlar dâhil değil dediler. İhtiyaçlarının fazlasını vereceklerine, sandıklara yığıp yığıp biriktirdiler. Kuzu kapamalar midelerine hazımsızlık yaparken, iki torba bulgurla fakiri sözde sevindirip, üstüne bir de böbürlendiler.

Bize yalan söylediler!

O kadar çok yalan söylediler ki bir türlü doğrulamıyoruz. Beli bükülen topluluklara döndük.

Bize yalan söylediler!

O kadar çok yalan söylediler ki, söylenen yalanları şu yazıya sığdırmak ne kelime. Bin ciltlik kitap yazsak bile nafile, karşılıksız kalır. Biz yazarken uydurulan yalanlara, kirli hesaplara yetişmek ve anlamak için mecalimiz de zamanımız da kalmaz.

Bize yalan söylediler!

Ama şimdi biz onlara doğruyu söylediğimiz, onları uyardığımız yapmayın, etmeyin dediğimiz için bize hakikate tercüman olma çabası için kaleme alınmış yazılarımızı yazdırtmamak için her yolu deniyorlar. Biz doğruları haykırdıkça yalancı ve maskeli yoldaşlarıyla bize saldırmaya çalışıyorlar. Derin uykularını böldüğümüz için sinirleniyorlar.

Ama olsun…

Onlar bize bilerek ya da bilmeyerek yalan söylemeye devam etseler de biz yine hem kendimiz hem de onların iyiliği için doğruları söyleyeceğiz.

Biz onların değil, Allah’ın emrini ve rızasını gözetiyoruz. Bize Allah yeter.

Her şeye rağmen uyaralım belki düzeliriz dedik. Hep birlikte haksızlığa, zulme, yolsuzluğa, yalan ve aldatmalara karşı kalkın birlik olalım dedik. Allah için yola koyulalım dedik. Haksızlık karşısında sessiz kalmayalım dedik ama dün olduğu gibi bugünde bu sese çok az insan cevap verdi. Çok az insan haksızlığa göğüs germeyi, hakkın rızasını üstün tutmayı tercih edip sesini yükseltti.

Biz hak ve hakikat için mücadele verirken birileri de;

-“Siz mi kurtaracaksınız bu şehri ve ülkeyi. Sizden başka kimse yok mu?” dediler.

-“Atı alan Üsküdar’ı geçti, Siz neyin peşindesiniz” dediler.

-“Sizden başka akıllı adamlar yok mu? dediler.

-“Oturun, oturduğunuz yerde” dediler.

-“Yoksa siz böyle devam ederseniz bir gün sonra çok büyük zarar görürsünüz” diye de uyarmaya ve korkutmaya çalıştılar.

Hadi kalkın ve uyarmaya siz de katılın!

Hak olanı destekleyin ve bu işe en yakınımızdan başlayalım.

Yolsuzluğu, arsızlığı, ırkçılığı, rüşveti, torpili, adam kayırmayı, hak etmeyenleri makamlara getirenlerle mücadele etmeye hep birlikte başlayalım.

Bize Allah adıyla yalan söylediler…!

Bize Atatürkçülük adıyla yalan söylediler…!

Bize Türkçülük adıyla yalan söylediler…!

Bize Kürtcülük adıyla yalan söylediler…!

Bize solculuk sağcılık adıyla yalan söylediler…!

Bize yalan söyleyenlere artık yeter diyelim…!

Yalancılardan bir toluma fayda olmaz..

Yalancılar toplumun geleceğini ateşe atıyor…!

YORUM EKLE