2024 yılında çevre bilincini güçlendirmek, doğa tahribatına dikkat çekmek ve sürdürülebilir yaşamı teşvik etmek amacıyla kurulan Van Ekoloji Derneği, kısa sürede bölgedeki önemli çevre hareketlerinden biri haline geldi. Yedi kurucu üye ile yola çıkan dernek, bugün 14 kişilik aktif bir ekiple çalışmalarını sürdürüyor.

Faaliyet alanları yalnızca Van ile sınırlı kalmayıp, Bitlis ve çevre illeri de kapsayan geniş bir bölgeye yayılıyor. Dernek, Doğu Bölgesi genelinde doğa tahribatı raporları hazırlayarak bölgesel ekolojik sorunları belgelemeyi ve kamuoyuna duyurmayı hedefliyor. Van Ekoloji Derneği, sadece çevre kirliliği ya da ağaç kesimi gibi klasik ekoloji konularıyla değil, insan ve doğa ilişkisini güçlendirecek sosyal farkındalık projeleriyle de öne çıkıyor. Yakın zamanda köylerde eğitim atölyeleri düzenlemeyi, çocuklara ve gençlere doğayı tanıtmayı planlıyorlar.

Van Ekoloji Derneği Başkanı Dilek Akdağ ile bir araya gelerek derneğin çalışmalarını ve gelecekteki hedeflerini konuştuk.

Derneği ilk açtığınızda ne tür çalışmalar yaptınız? Van’da gözlemlediğiniz temel sıkıntılar nelerdi?

Van Gölü’nün çekilmesi bizim en büyük sorunumuz. Van çevresinde artan maden, kömür ve taş ocakları da büyük bir tehdit. Ayrıca sondaj çalışmaları çok yoğun. Bunların üzerinde çalışıyoruz. Bölgemiz eskiden ormanlıktı ama şimdi neredeyse tamamen çıplak hale geldi. Kasım ayında fidan dikim etkinliği yaparak yeniden ağaçlandırma hedefliyoruz.

Önceliğimiz Van Gölü ve Diyadin’deki altın madeni. Ayrıca Iğdır’daki nükleer santralin bölgeye verdiği zararla ilgili de çalışmalar yürütüyoruz. O bölgeyle koordineli şekilde haberleşiyoruz.

Van’da ilk olarak hangi konular üzerine çalıştınız?

İlk olarak sazlıklarda çıkan yangınlara dikkat çektik. Bu konuda üç ayrı basın açıklaması yaptık. Van çevresinde göçmen kuşların uğrak yerleri var, ama bu alanlar kasten yakılıp tarım arazisine ya da hayvan otlatma alanına çevriliyor. Bu yangınlara karşı mücadele ettik.

Erçek Gölü çevresinde de ahırların ve yapılaşmanın doğaya zarar verdiğini gözlemledik. Şimdi Van ve Bitlis genelinde tahribat raporu hazırlıyoruz. Hangi bölge en fazla zarar görüyor, nerede ne yapılabilir, bunu raporlayıp belediyelerle ortak bir çalışma yürütmek istiyoruz.

Peki bu sazlık yangınlarına müdahaleden sonra bir sonuç alındı mı?

Evet. İkinci basın açıklamamızdan sonra uzun süre sazlıkların yakılmadığını gördük. Ancak bazı yerlerde tekrar müdahale edilip yakmalar devam etti.

Ayrıca Gürpınar’daki kömür ocağıyla ilgili de bir çalışma yürüttük. Orada su kaynakları ve köy ciddi zarar görüyor. Baroyla birlikte dava açıldı, mahkeme kömür işletmesini durdurdu. Ama maalesef halen faaliyetlerine devam ettiğini gözlemledik.

Oradaki kömür çalışması nasıl yapılıyor?

Yüzeysel bir kömür çıkarma yapılıyor. Başta “derine inmeyeceğim, çevreye zarar vermeyeceğim” diyen bir iş insanı vardı. Ama gelinen noktada köy boşaltma noktasına geldi. Köyün deresi artık kömür tozuyla akıyor.

Peki bu sorunların çözümü için neler yapmayı planlıyorsunuz?

Van Gölü çevresindeki tüm belediyelerle ortak toplantılar planlıyoruz. Yazın çok yoğundu. O man kesimleri, Şırnak Besta’daki ağaç kıyımı, Diyadin’deki altın madeni derken birçok sahada yer aldık.

Şu anda doğuda ekoloji üzerine tek dernek biziz. Amacımız her il ve ilçede bir ekoloji platformu kurmak. Çünkü her yere biz yetişemiyoruz. Bu dayanışmayı büyütmek istiyoruz.

Sizce bölgede en büyük çevre sorunları neler?

Van özelinde en büyük sorun maden ocakları ve Van Gölü. Diyadin’deki altın madeni de çok tehlikeli çünkü orada siyanür kullanımı Murat Nehri’ni, oradan da Fırat ve Mezopotamya’yı etkiler.

Ayrıca Iğdır’daki kanser vakalarının artışının nedeni olarak Ermenistan sınırındaki Metsamor Nükleer Santrali gösteriliyor. Bu santral çevreye ciddi zarar veriyor, özellikle astım ve kanser vakaları çok arttı. Iğdır, coğrafi olarak çukurda bulunduğu için hava kirliliği de yoğun. Kışın yaşanması çok zor hale geliyor.

Görünen o ki siz sadece Van’a değil, tüm bölgeye odaklanıyorsunuz

Evet, Hakkari’deki maden ocaklarından Karlıova’daki ağaç kesimlerine kadar her yere gidiyoruz. Çünkü Doğu Bölgesi'nde başka ekoloji derneği yok. Bu yüzden tüm bölge bizim sorumluluğumuzda diyebilirim.

Bölgedeki çevre sorunlarını genel olarak nasıl tanımlarsınız?

Şu anda Doğu bölgesi'nde toprağa karşı bir savaş var. Maalesef doğa büyük bir saldırı altında. Kazandığımızı sandığımız her durumda aslında kaybediyoruz. Toprağı kaybediyoruz.

Ekoloji sizin için ne ifade ediyor?

Ekoloji, yaşamın bir bütünüdür. Aldığımız hava, bastığımız toprak, ağaç, hayvan hepsi ekolojinin parçasıdır. Bizim savunduğumuz şey; doğayla insanın uyum içinde yaşamasıdır. İnsana faydalı işler yapılabilir ama doğaya zarar vermeden, ölçüsünde olmalıdır. Aksi halde insan da doğa da zarar görür.

Halkın ekoloji farkındalığını nasıl buluyorsunuz?

Ne yazık ki yeterli değil. İnsanlar ekolojiyi sadece hayvancılık ya da böceklerle ilişkilendiriyor. Oysa ekoloji çok daha geniş bir kavram. Ben bile iki yıldır içindeyim ve hâlâ öğrenmeye devam ediyorum.

Bu yüzden köylerde atölye çalışmaları başlatmayı planlıyoruz. Köylere gidip ekolojinin ne olduğunu, doğayla uyumlu yaşamanın önemini anlatacağız. Ama bunun için zaman ve kaynak gerekiyor. Uygun şartlar oluştuğunda köy atölyelerimize başlayacağız.

Van’da DİSK’in 100. gün eylemine yürüyüş yasağı: “Valilik izin vermedi”
Van’da DİSK’in 100. gün eylemine yürüyüş yasağı: “Valilik izin vermedi”
İçeriği Görüntüle

Gençlerin çevre bilinci hakkında görüşler nelerdi? Derneğinizde genç katılımcılar var mı?

Genç yok denecek kadar az. Ne yazık ki şunu görüyoruz: Gençlik çok farklı bir yöne evrilmiş durumda. Kafe kültürü, oyun kültürü yaygın. Otuz yıl önceki gençlikle şimdiki gençlik arasında gerçekten büyük fark var. Biz elimizden geldiğince Van gençlerinin katılımını istiyoruz, her yere çağrı yapıyoruz. “Siz bu toprakların sahibisiniz, gelin topraklarınıza sahip çıkın” diyoruz. Ama gençler maalesef o kadar etkin değiller.

Yerel yönetimlerle iş birliğiniz var mı?

Var. Mesela Gevaş Belediyesi’nden destek alarak orada bir palamut toplama etkinliği gerçekleştirdik. Belediye eş başkanımız da katıldı. Aynı şekilde Çatak’taki palamut etkinliğinde de yerel yönetimlerin desteği oldu. Yerel yönetimler olmazsa olmaz. Ortak çalışma çok önemli. Çünkü dernek olarak dokuz-on kişiyle yapacağınız bir işin kitlesel etkisi sınırlı olur. Toplumsal çalışmalarda yerel yönetimlerin desteği bizim için çok değerlidir.

Palamut ekiminden söz ettiniz. Uzun vadeli etkileri nelerdir?

Palamutun şöyle bir avantajı var: Can suyunu aldıktan sonra su verilmese bile kendiliğinden büyüyen bir ağaç türüdür. O yüzden başlangıcı palamuttan yaptık. Van eskiden çok yeşildi ama binaların artmasıyla birlikte ağaçlarımız yok oldu, dağlarımız çoraklaştı. Mesela Gevaş’ta heyelan riski yüksek bölgeler var. İlk ekimlerimizi orada yaptık. Ağaç, heyelanı önleyen en önemli unsurdur. Zamanla palamudun yanında meyve ağaçları ve çınar gibi farklı türler de ekeceğiz.

Halkın katılımı nasıl oluyor?

Gittiğimiz yerlerde halka çağrı yaptığımızda genellikle destek alıyoruz. Özellikle köylüler doğayla iç içe oldukları için çok sahipleniyorlar. Şehirde yaşayanlar ise topraktan uzaklaştıkları için biraz yabancı kalıyorlar. Biz “öze dönüş” diyoruz buna. Ne zaman topraktan koptuk, insanlıktan da o zaman uzaklaştık.

Eskiden insanlar sabah erken kalkar, toprağını eker, hayvanına bakardı. Şimdi üretmek yerine sadece tüketmeyi öğrendik. Eskiden nadas diye bir kavram vardı; toprak bir yıl ekilir, bir yıl dinlendirilirdi. Şimdi kapitalist sistemin kazanç hırsıyla insanlar toprağı sürekli zorluyor. Üretirken de tüketirken de yanlış yapıyoruz.

Dernekte sizi en çok etkileyen olay ne oldu?

En çok aklımda kalan şey, çimento fabrikasının atıklarının göle akıtılması. Bir fabrika için koskoca bir gölün feda edilmesi insanın aklına sığmıyor. Bu durum Edremit’teki çimento fabrikasında yaşanıyor. Gece saat 9-10 gibi fabrika kapakları açılıyor, kimyasal atıklar göle akıtılıyor. Ayrıca Van’da Merit Oteli’nin kıyıyı toprakla doldurması da ciddi bir sorun. Bu işler hep gece yapılıyor. Müdahale etmek istediğimizde ise önümüze siyasi engeller çıkıyor.

Van halkına ne söylemek istersiniz?

Gölümüze ve toprağımıza sahip çıkalım. Bu şekilde devam ederse 30 yıl sonra inci kefali diye bir balık kalmayacak, 50 yıl sonra Van Gölü diye bir sulak alan kalmayacak. İran’daki büyük Tuz Gölü’nün kurumasını gördük; aynı kaderi yaşamamak için sahip çıkmalıyız. Bu sadece doğa için değil, çocuklarımızın geleceği için de önemli.

Bundan sonraki projeleriniz neler?

Kasım ayı sonuna kadar ağaçlandırma etkinliğimiz devam edecek. Kışın hava şartları nedeniyle dışarıda fazla etkinlik yapamayacağız ama köylerde ekoloji atölyeleri düzenleyeceğiz. Ekolojinin ne olduğunu, ne kazandırıp ne kaybettirdiğini konuşacağız. Ayrıca dernek merkezimizde iki haftada bir atölye çalışması yapmayı planlıyoruz. Kapımız herkese açık, isteyen herkes katılabilir.

Muhabir: YASEMİN DİKİCİ