BEYPAZARI BELEDİYESİ 3. KİTAP⁹ VE KÜLTÜR GÜNLERİNİN HATIRLATTIKLARI (ı)
ABDURRAHİM TUFANTOZ YAZDI
22-29 Nisan 2025’te düzenlenen Beypazarı Belediyesi 3. Kitap ve Kültür Günlerine katılan iki arkadaşım vardı. İkisi de profesyonel mesleklerinden ziyade şair ve yazar olarak tanınıyor.
Erda Yayınlarının sahibi Leyla Mihrinaz Engin ve Meteoroloji Bölge Müdürü Vedat Güneş. Müdürümle çeyrek asrı geçen dostluk vesilesiyle ayak üstü de olsa telefonda kitap hakkında hasbihal yapmak mümkün oldu.
Vedat Bey ülkemizde kitap satın alma ve okuma oranının giderek düştüğünden bahsetti. “İmza günleri dolayısıyla birçok etkinliğe katılıyorum ve en büyük gözlemim bu,” dedi.
Mizahî bir üslupla şunu da ekledi: “Ülkede hiç cahil kalmadı, çünkü kimse kitap okumuyor ve herkes her şeyi biliyor.”
“Bu konuda çok haklısınız müdürüm, geçen gün bir yazıda ülkemiz insanını % 45’inin eline kitap almadan öldüğünü söylüyordu,” diye ekledim.
Vedat Bey okumanın insanın kendine olan güvenini arttırdığını söyleyerek duygularını şu cümlelerle ifade etti: “İnsanlar aynaya başkasına güzel görünmek için değil de kendini görmek için baksa birçok sorun çözülür.”
Kitap satın almaktan ziyade hediye istenmesinin çok doğru olmadığını şu örnekle izah etti: “Fırından ekmek, manavdan domates, kitapçıya girdiklerinde de kitap hediye istemiyorlar, fiyatını soruyorlar. Biz dilek ağacından mı topluyoruz yazdığımız kitapları? “İnsanlar o kitaplara ne kadar emek verildiğinin farkında değiller veya işlerine öyle geliyor müdürüm!”
Vedat Güneş konuşmamızda son olarak şunu söylemek istiyorum dedi: “Kitaplar son kullanma tarihi geçmeyen dostlukları inşa eder.”
Ben hiç şair olmadım ama çok şair alkışladım. Vedat Bey’le muhtemelen XXI. yüzyıla henüz girmedğimiz veya girecek olduğumuz yıllarda başlayan bir tanışıklığımız var. Sonra merkeze yani Ankara’ya tayini çıktı ve Van’dan ayrıldı. Fakat muhabbetimiz kesilmedi.
Vedat müdüre Muratlı’da ikamet eden Demir Koyuncu dayımın ilçenin meteoroloji bilgilerini merkeze iletmekle görevli bir memur olduğunu anlatıyordum. Dayımdan rivayet edilen bu hadise en az 50-60 yıl önce yaşanmış olmalıdır? Devamlı mütebessim bir çehre ile yaşaya Genel Müdür bu hatıra karşısında da gülüyordu. Hatta millet “Demir, hava yarın nasıl olacak diye sorduğunda, dayım sevmediği kişilere “canım ister yağmur, canım isterse kar yağdırırım diye cevap verdiği darb-ı mesel olarak belki hala Muratlı’da anlatılmaktadır.
Eski defterleri karıştırırken bulduğum bu fotoğrafın tarihi en az bir 25 yıl çekilmiş olmalıdır. Çünkü Vedat müdürün o zamanki saçlarında ak yokken şimdi kara yok. Dere yatağındaki korunun içinde bulunan bu mekân meşhur şair Faki-ye Teyran’ın mezarıdır. Fakih Teyran yani Kuşların Fakihi olan zat, Van’ın şimdiki adı Bahçesaray Ortaçağlarda ise MÜKÜS ilçesinde doğmuş ve orada vefat edip defnedilmiştir. Bizim ziyaret ettiğimiz zamanlar mezar dere kenarındaki ağaçların arasında mezbelelik bir haldeydi. Şimdilerde biraz daha türbe konumunda ve adına yakışır bir mezar yapıldığını basından gördüm, çok sevindim tabii ki.
Bahse konu olan Feki-ye Teyran hakkında bu vesile ile biraz daha bilgi vereyim: Gerçek adı Muhammed olan Feki-yê Teyran Hicri 971 Miladi 1563/64 yılında Van’ın Müküs ilçesine (Bahçesaray) bağlı Warezor köyünde (bugünkü adı Kartal Köyü) dünyaya geldi. Kürt tasavvuf edebiyatının öncüsüdür ve babasının adı Abdullah'tır. Mir unvanını kullanması onun bir bey ailesinden geldiğini göstermektedir.. H. 1041/ M. 1631/32 yılında Bitlis Hizan’a bağlı Şandis köyünde vefat etti. Mezarı günümüzde Bahçesaray'ın Kartal (Verezuz) Köyü'nde dere kenarında bir korunun içindedir. Mezarı Fotoğrafta görülen yerdedir.
Feki-ye Teyran mahlasının kendisi tarafından niçin seçildiği tam olarak bilinmiyor. “KUŞLARIN TALEBESİ” anlamına gelen bu ismin bilinçli seçildiği aşikârdır. Feki-ye Teyran’ın şiirlerinde Vahdet-i Vücud anlayışına yer vermektedir. Bundan dolayı bu ismin seçilmiş olmalıdır. bu durum bana Feridüddin Attar’ın Mantıku’t-Tayr (Kuş Dili) adlı tasavvufî çalışmasını çağrıştırmaktadır.
Feqi Teyran’ın bazı şiirlerinde kullandığı aruz ölçüsü de onun medrese eğitimi aldığına işarettir.
(Önemli not: Fekı-ye Teyran’ın bütün kaynaklarda vefat tarihi H. 1041/ M. 1631/32 olarak gösterilmekteyken, taşa 1644 yazılmıştır.)
BEYPAZARI BELEDİYESİ 3. KİTAP VE KÜLTÜR GÜNLERİNİN HATIRLATTIKLARI (II)
Leyla Mihrinaz Engin ile tanışıklığımız belki Vedat müdürümden bir iki yıl eskidir. Çünkü tam otuz yıl kaldım Van’da. Bir gün ilk şiir kitabının yayınladığında hissettiği heyecanlarını anlatmıştı. Hatta yanlış hatırlamıyorsam bir iki yazısının tashihi de bana kısmet oldu. Bu yüzden ERDA adlı kitabının müsveddelerini okumuştum. Haliyle Erda ne demek diye sordum. Van şehrinin sırtını dayadığı EREK ile Dağ kelimelerinin ilk hecesi olduğunu söylemişti. Gerçi dağ zaten tek heceydi ama şair kafası başka türlü çalışır deyip ses çıkarmadım. Bir ara Bitlis’in Tatvan ilçesinde Amerikan kovboy filmlerindeki gibi bankası vardı. Ama emekliliği gelince ucuz pahalı kelepir fiyata satıp baba ocağı Van’a döndü. Ve kendini yazmaya verdi, yayınevi kurarak çalışmalarını bastıramayanlara da ön ayak olmaya başladı.Yazmaya aşırı tutkuyla bağlı olması yönüyle tanıyorum Leyla Mihrinaz Engin’i. Bu düşüncenin de kişiliğine çok uygun olduğunu yılların tanışıklığı vesilesiyle söyleyebilirim.
Pek çok şair ve yazarın duayeni konumunda olan Müştehir Karakaya ve Leyla Mihrinaz Engin’in düzenledikleri bir imza gününde çekilmiş bu fotoğraflar 2022 yılına ait olmalıdır. Çünkü maskeler Corona günlerine işaret etmektedir. Dünyayı evlere hapseden Covid-19 salgını Çin’in Wuhan şehrinden dünyaya yayıldı ve bu salgın yüzünden binlerce insan hayatını kaybetti, binlercesi de hastalığın ağrılarını çekti. Salgın yaygınlaşmasın diye evlerimizde karantinaya alındık.Daha sonra bu hastalığın virüsünün bizzat Amerika tarafından Çin’deki bir laboratuvara sokulduğu ve hastalığın Çin’den çıkması sağlandığı yönündeydi. Böylece Amerika’yla ekonomik-siyasî, küresel yarışta olan Çin dünyanın gözünde itibar kaybedecekti. Amerika’nın propagandası da hazırdı; Çünkü Çinliler her türlü canlıyı yiyordu.” Ama bu yemek tarzı Çin kültüründe binlerce yıldan beri vardı. Bizde de boş durulmuyor Amerikanvari espriler de üretiliyordu: “Çinlliler yarasa yiyormuş! Yarasa biz de yerdik,” gibi.
Şair-Yazar Müştehir Karakaya ve Leyla Mihrinaz Engin’in imza gününde çekilen bir fotoğraf beni nerelere götürdü? Van’da görev yaptığım süre içinde okul dışındaki zamanlarda çevre mekânlara geziler yapılırken genellikle kış günlerinde de imza günleri tertip ediliyordu. Maksat muhabbet olsun tabiri hakkıyla yaşatılıyordu. Tabii son zamanlarda Van’da mebzul miktarda yazar ve şair zuhur etti ama bizim ağır toplarımız başta Müştehir Karakaya olmak üzere Leyla Mihrinaz Engin, Vedat Güneş vs. idi.
Bu günleri telefon görüşmelerimizde hâlâ sıklıkla yad ederiz. Benim için o günler edebiyat ve gezilerle dolu dolu yaşanan zamanlardı.
Bunlar Vedat Bey ve Leyla Hanım’la Kitap fuarı vesilesiyle yaptığım telefon konuşmalarında bahse konu oldu. Bu vesileyle ben de yazıya geçirmiş oldum. Vedat bey Beypazarı’nda Leyla Hanım’ı görmekten duyduğu mutluluğu tekrar tekrar anlattı. Tam 25 yıl önce imiş, Van günlerinden Beypazarı’na ve Kitap Fuarına kadar uzanan bir dostluk, dile kolay! Vedat Bey’e Beypazarı’nda soda içtin mi bari diye soramadım bile! Çünkü bu buluşmada kimler kimler yad edilmiş, ne hatıralar nakledilmiş sadece ucundan bir miktar anlatılabildi.
Hakeza diğer taraftan Leyla Hanım da da hafızasında canlanan diğer hatıraları kahkahalarla anlattı. Bu Müdire Hanım’ı 30 yıldır tanırım ve her daim güler. Muhtemelen tanıdığım yıllardan önce de gülüyordu ve gülmesi baki olsun. + enerjili (artının gâvurcası aklıma gelmedi) kişilerin de çevreleri + enerjili oluyor. Ben öyle harala gürele gülmeyi sevmiyorum çünkü ben aşırı çok ciddi bir insanım! Aksine geçen gün bir muhabbette aşırı ciddi insanları insan tanımına sokmamıştım. Sanki üstüme vazifeymiş gibi?
Abdurrahim Tufantoz, 12.05.2025/10:16