İSMAİL PERİHANOĞLU

l9l0 yılında Van'da doğdu. Bediüzzaman'ın eski talebelerindendir. l935'de Eskişehir dâvasında gayr-i mevkuf muhakeme olundu.

İsmail Perihanoğlu, aslen Buharalı bir aileye mensup, l326 yani l9l0 yılında Van'da dünyaya gelmiş. Müdafaa-i Hukuk kurulmasından önce Van'da belediye reisliği ve daha sonra müftülük yapmış. Bediüzzaman'ın eski talebelerinden ve l935'de Eskişehir maznunlarından..
Evinde defalarca ziyaret ettiğimiz, misafirperver, Şark'ın asaletini taşıyan İsmail Perihanoğlu, Bediüzzaman'la alâkalı hatıralarını, heyecan ve sevinç gözyaşları içinde anlatıyordu.
Uzun zamandır evinden dışarıya çıkmıyordu. Kimselerle görüşmüyordu. Dışarı çıksa bile camiye, cemaate çıkıyordu. Hatıralarına şöyle başladı:
"Nurşin Camiinde Üstad'dan ders aldık"
"Hazret-i Üstad Said Nursî'yi l5-l6 yaşlarında iken van'ın Nurşin Camiinde gördüm. Kopanisli Molla Yusuf, Çermikli Molla Yusuf, Molla Resül ve Molla Hamid'le beraber Üstad'dan
Nurşin Camiinde ders aldık.
"Babam Abdülmecid Efendi de âlim ve fazıl bir zattı. O da Üstad'dan ders almıştı. Beraber sohbet eder, beraberce gezerlerdi. Sık sık bizim eve gelirlerdi. Geceleri geç vakte kadar o zamanın meşhur âlimleri ile sohbetler yaparlardı.'
"Ah o günler nerelerde kaldı diye gözleri yaşaran Perihanoğlu şu mısraları okuyordu.
"Kevkeb-i vaktin gören seyyareler ağlar bana
"Öyle bir biçareyim ki, biçareler ağlar bana
"Sineye daru'ş-şifadır sanmayın gök gürlüyor
"Bu yağan yağmur değil, âsuman ağlar bana.'
***
"Yine birgün bizim evde bir gece sohbet vardı. Bu sohbette Hazret-i Üstad, Şeyh Masum Efendi, Şeyh Enver, Şeyh Hasan, Molla Resül, Molla Zahir, babam Abdülmecid ve Fakı Haydar Efendiler vardı. Ben o gün hem çay dağıtıyordum, hem de kulak misafiri oluyordum.
"Üstad konuşmaya başlayınca bütün bu zatlar pürdikkat dinliyorlardı. On dörtlük bir lambamız vardı. Seyda, konuşurken, 'Bu lambayı kısın' derdi. Babam da benden çeşitli kitaplar ister, 'Bunlar Üstad'ın sözlerini anlamıyorlar sonra da kalkıp bütün bu kitapları karıştırıyorlar' diyordu.
"Burası şehitler yatağıdır"
"Yine birgün Molla Resûl, Kopanisli Molla Yusuf ve ben, Üstad Hazretleriyle birlikte Zeve'ye gittik. Rus Ermeni mezaliminde Zeve halkı tamamen şehit edilmişti. Van'a otuz kilometre mesafedeydi.
"Üstad ayakta durarak buyurdu ki:
"Burası şehitler yatağıdır. Kardeşim Molla Ahmed-i Cano da burada yatıyor' dedi. Gözyaşlarını tutamayarak hazin hazin ağladı.
Molla Ahmed-i Cano Hazret-i Üstad'la beraber okumuşlar.
"Daha sonra Üstad bir Mektup'ta bahsi geçen hayat mertebelerini bize ders olarak verdi. Biz de bu dersi yazıp çoğaltmıştık."
"Üstad çok ibadet ederdi"
"Üstad Bediüzzaman, çok ibadet ederdi. İbadetini yüksek yerlerde yapmayı tercih ederdi. Onun unutmadığım bir ibadet haline, Nurşin Camiinde rastlamıştım. Camiin damına çıkmış, seccadenin üzerinde tefekkür ve tesbihe dalmıştı.
"Yine bir başka gün, Üstad ve diğer talebeleriyle birlikte Van Kalesine gitmiştik.Yine kendisi en yüksek bir tepeye çıkarak seccadesini oraya serdi.
"Van Kalesinde çeşitli dersler ve sohbetler yaptı. Horhor medresesine bakarak anlatıyordu. Horhor'daki medresesini çok seviyordu. Birinci Cihan Harbinde Ruslar orayı da yakıp yıkmışlardı. Burada bize kıyamet alâmetlerinden bahsetti. Van Gölüne bakarak, Yunus Aleyhisselâmın balığın karnındaki vaziyetine benzetti.
"Bu bahsin akabinde 'Lâ ilâhe illâ ente sübhaneke innî küntü minezzalimîn' duasını üç yüz veya dört yüz defa beraberce okuduk.

"Erek Dağında kaldığı günlerde babam, annemin yaptığı ev helvasını benimle dağa Üstad'a gönderdi. Hazret-i Üstad ev helvasını çok severdi. Önce Çoravanis'e, daha sonra ise Erek Dağına doğru gidiyordum. Üstad'ın çilehanesine yaklaştığımda tepenin başında bir kurtla karşılaştım. Çok korktum. İleride Üstad, çilehanenin kapısına çıkmış, bana bakıyordu. Benim korkum gitti, kurt da kayboldu.
"Benim dilim onu anlatmaktan çok acizdir"
"Hazret-i Üstad'ın hayatı bir kerametler denizi gibidir, ben size hangi birini sayayım. O Allah'ın lûtfuna, keremine, hıfzına mazhar olmuş bir zattı. Benim dilim Onu anlatmaktan çok acizdir.
"Yanında ve hizmetinde bulunduğumuz zamanlar, dünyayı unuturduk, sanki bir başka âlemde yaşardık. Şimdi ancak eserleri Nurları okumakla, hatıralarını yâd etmekle hasret ateşini bir parça söndürüyoruz..
"Eserlerinden bahsedince, unutamadığım bir hâdiseyi anlatayım:
"Bir vakitler vergi dairesi kontrol memuru idim. Bizim dükkân o zaman kıraathaneydi. Bir gün tevafuken oraya gitmiştim. Arkadaşlara Nurlardan bahsediyordum. Baktım içeriye o zamanlar tanıdığım bir mübaşir girdi. Elinde de bir kitap vardı. Bana hitaben:
"İsmail Efendi, bu kitabı yolda buldum, siz okur musunuz?' diye kitabı bana uzattı. Kitabı alıp baktığımda hayretler içinde kaldım. Eser, Üstad'ın Nokta Risalesi'ydi.
"Sanki insan eli değmemiş gibi yepyeni bir kitap. En ufak bir leke ve örselenme yoktu kitapta. Bende Üstad'ın bir çok eserleri olmakla birlikte Nokta Risalesi yoktu.
"Bu hâdiseyi ve hatırayı hâlâ düşünürüm, Van nere, Emirdağ nere?"
"Eskişehir'de mahkemeye verilmiştik"
"l934 senesinde Üstad Hazretleriyle birlikte l20 Nur Talebesi Eskişehir'de mahkemeye verildik. Benim mahkemem gayr-i mevkuf olarak devam etti. Beş altı ay açıkta kaldım. Daha sonra yine daireye girdim.
"Daha sonraki yıllarda Barla'ya Üstad'ın yanına ziyarete gidip, yanında iki gün kaldım. Bana:
"İnsanlarla fazla münasebet, iflas alâmetidir. Onun için buralarda fazla kişilerle görüşmüyorum' dedi.
"Üstad, Şark umumî vaizliğini kabul etmedi"
"Yine hatırımda olan aziz hatıralardan biri de şu: Şeyh Sünusî gibi Üstad'ın Şark'a umumî vaiz olması için Van'a tayin emri geldi. Bin iki yüz kuruş da maaş tesbit etmişlerdi. Başta babam olarak bir çok zatlar rica ve ısrar ettilerse de, Hazret-i Üstad bu vazifeyi kabul etmedi. Hatta, 'Siz maaşı almazsınız da üç - beş talebenize verirsiniz' dediler, yine kabul etmedi.
"Harama bakmamak ve kimsenin de kendisine nazar etmemesi için şemsiye taşırdı"
"Ekseri zamanlarda bir şemsiyesi vardı, onu yanından eksik etmezdi. Harama bakmamak ve kimsenin de kendisine nazar etmemesi için...
"Süratle yürüyüp giderdi, arkasından yetişmek çok zordu.
"O zamanlar bize şunları söyledi:
"Cenab-ı Hakk'a iltica edin... fena şeyler olacak...'
"Bizler, açıklamasını isterdik, 'Şimdi müsaade yoktur' diye cevap verirdi.
Üstad'ı Van'dan alıp götürdüler"
"Çok kısa zaman sonra gördük, Hazret-i üstadı göz yaşları içinde Van'dan, Erek'ten ve bizlerden ayırıp, alıp götürdüler.
"Şeyh Masum, Şeyh Hasan ve diğer zatlarla birlikte gittiler.
"Aylarca arkalarından matem tuttuk. Bütün ailece hasta olduk. Çok sonraları Üstad'dan, Barla'dan haber alabildik. Üzüntü ve elemlerimiz Üstad'ın gönderdiği mektuplarla, Risale-i Nurlarla telafi oldu. Gönderdiği eserleri el yazılarıyla çoğaltıp, etrafa dağıtmaya başladık.
"Nur içinde yatsın, bizden manevî himmetlerini esirgemesin.."
İsmail Perihanoğlu, Üstad Bediüzzaman'la alâkalı hatıralarını, dostumuz Halil Uslu'ya böylece not ettirmiş.
Kendilerine ve arkadaşımıza ebedî şükran ve minnetler..

YORUM EKLE

banner29