BİD'AT

      Rahman Ve Rahim Olan Allah’ın Adıyla

     Bid’at sözlük anlamı itibariyle sonradan meydana getirilen şeyler demektir. Şer-i istilahtaki manası ise Resulullahın (sallallahu aleyhi ve sellem) zamanında dini bir hüviyeti olamayan ve Hz. Peygamberden sonra din adına yapılan fazlalık veya noksanlıklardır.

      Başka bir ifade ile Kur’an-ı Kerim ve Hz. Peygamberin Sünnetinde bildirilen hükümlere yapılan eklemeler veya eksiltmelerdir.

     Bediüzzaman Hazretleride (r.a) bid’at-ı “Ahkamı ubidiyetteki (ibadetle ilgili hükümlerde) yeni icatlar” diye tarif ederek, “El Yevme Ekmeltu Lekum Dinekum” (İşte bugün size dininizi tamamladım) Ayeti kerimesine Münafi (zıt) olduğu için merduttur demektedir. (Barla Lahikası S.112)

      Bid’atları ortaya koyan Ulema-i Sû (Dünya menfaatleri için Dini bozan alimler) için üstad Bediuzzeman (r.a) şunları söylemektedir. “Mazi tarafına göçüp giden kâfile-i beşer içinde gayet nurani, Parlak, Enbiya, Sıddıkin, Şuheda, Evliya ve Salihin kafilelerini gördüm ki istikbal zulumatını dağıtıp ebede giden yolda bir cadde-i kubrâ-i müstakimde gidiyorlar. Birden Fe Subhanallah dedim. Zulmeti istikbali tenvir eden (aydınlatan) ve kemali selamete giden bu nurani kafile-i uzmaya (büyük nurani kafileye) iltihak etmemek ne kadar hasaret (zararlı) ve helâket olduğunu zerre miktar şuuru olanın bilmesi lazım iken acaba bid’atları icat etmekle o büyük kafileden ayrılan nur bulabilir mi. Doğru yoldan gidebilir mi. Resulü Ekrem (a.s.v) ferman etimişki << Her bid’at Dalalettir. Ve her dalalet cehennemdedir. >>”

    Bir şeyin Bid’at olabilmesi için aşağıdaki üç şartı taşıması gerekir;

    1 Sonradan ortaya çıkarılmış olmaları lazımdır, yani Hz. Peygamber (s.a.v) ve Sahabe-i Kiram zamanında olmamaları gerekir.

    2 Şer-i bir delile dayanmamalıdır. Yani Kur’an, Sünnet, İcma Ve Kıyasa uymaması gerekir.

    3 İbadet olarak kabul edilip, Sevap beklentisi İle yapılırsa bid’at olur.

İbadete ait olmayan hususlarda, Dine aykırılık teşkil etmeyen ve Müslümanların faydaları olan, ihtiyaç ve yenilikler bid’at değildir. Mesela bugün kullandığımız her çeşit alet ve edevat, ev araç ve gereçleri araba, bilgisayar v.s şeyler gibi.

      Bid’at Üç’e ayrılır.

    1 İtikatta Bid’at: Ehli Sünnet İtikadı dışındaki, Şia, Mutezile, Cebriye, Kadeviye, Haşefiyye, gibi itikadlar Bid’attır.

     2 Amelde Bid’at: Dine yapılan eklemeler ve azaltmalar gibi. Mesela camilerde namaz kıldıktan sonra cami içerisinde tokalaşmak, ölen bir ölüden sonraki ilk bayramı kara bayram olarak kabul etmek, ölülerin ölüm sene-i devriyelerinde mevlit verilmesi gibi.

    3 Adetlerde Bid’atlar: Yapılması Günah ve dalalet olmamakla beraber sünnetin yerini tutmayan adetlerdir. Misvak yerine Diş fırçası kullanmak her ne kadar günah ve dalalet olmasa da sünnet amacıyla kullanılan misvakın yerini tutmamaktadır.

 

       İmamı Rabbani Mir Muhibullaha yazdığı mektupta şunları söylemektedir. “Bid’atlar Cenabı Allah’ın rızasına aykırı olan şeylerdir. Bid’at sabah şafağı gibi parlak görünse de gerçekte onun ne parlaklığı nede bir hayrı vardır. Bid’atlar sünnetle çatışmakta ve onun hükmünü kaldırmaktadır.” (Mektubat 2.Cilt Sayfa 516)

      İmamı Rabbani bid’atçılarla dost olunmamasının gerekliliğini şu ifadelerle anlatmaktadır. “Bid’at çı biriyle (itikatta ve ameldeki bid’at) dost olmak kâfirlerle dost olmaktan daha zararlıdır.” (Mektubat 1. Cilt Sayfa 54)

     Müceddidi Elfi Sani Beyhakinin rivayet ettiği şu Hadisi şerifi “Her kim bid’at sahinbine saygı gösterirse İslam’ın yıkılmasına yardımcı olur.” (mektubat cilt 1 Sayfa 551) rivayet etmekle bid’atın ne kadar kötü bir şey olduğunu önemle anlatmaktadır.

     Kandil diye adlandırdığımız Regaip, Beraat, Miraç ve Kadir gibi gecelere has bir ibadet yoktur. Bu gecelerin ihyası, önem taşımaktadır. Bu gecelerde Kur’an Okumak, Kaza veya nafile namaz kılmak, hasta bir Müslümanı ziyaret etmek bu geceleri ihya etmek demektir.

      Bu gecelerin Osmanlılar döneminde üçüncü Selim zamanında ülkenin kötü gidişatını bir nebzede olsa unutturmak için minarelerde kandiller yakılmaya başlandı. Bundan dolayı bu gecelere kandil gecesi denildi. Bu gecelerde ibadet amacıyla camilerde mevlitler okutuldu, ilahiler söylendi. Hâlbuki bu durum Kuranı kerimdeki şu ayetle “Mescitler Allaha aittir” ters düşmektedir. Zira Alimler “Mescitler Allaha aittir” ayetinden mescitlerde namaz kılınır, Kur’an ve Hadisler manalarıyla beraber okunabilinir hükmünü çıkarmışlardır. Bundan başka ibadet amacıyla herhangi bir şey yapılmaz demişlerdir. Yani camilerde mevlitler okutmak, ilahiler söylemek veya toplu halde zikirler yapmak bid’attir.

     Ülkemizde ibadet halini alan mevlit kutlamaları İslam tarihinde ilk olarak yaklaşık hicretten üç yüz elli yıl sonra mısırdaki Şii Fatımi devleti tarafından kutlanılmıştır. O kutlamalarda binlerce hayvan kesilir, ziyafetler verilirdi. O devletin yıkılmasıyla mevlit kutlamaları uzun bir süre yapılmadı. Bil ahire Hicri 629 yılında Eyyubiler döneminde Muzafferuddin kökbori tarafından yeniden kutlanmaya başlandı. Böylelikle mevlit kutlamaları ehlisünnet dünyasına da girmiş oldu.

     Bütün Peygamberlerin şeriatlarında Ahkamı ilahiyye kameri takvime göre tanzim edilmiştir. İbadetler o takvime göre eda edilmiştir. Cenabı hak Tevbe Suresinin 36. Ayeti kerimesinde kameri takvimden bahs etmiş levhi mahfuzda kameri senenin on iki ay olarak takdir edildiğini semavat ve arzın yaratılışından itibaren bu ilahi hükmün tahakkuk ettiğini, bütün peygamberlerin şeriatlarında ahkamın bu aylara göre konulduğunu beyan buyurmaktadır.

     Bin dört yüz küsur seneden beri Resulullah (s.a.v) Efendimizin doğumu ümmetçe kameri takvime göre rebiul evvel ayının  on ikisinde kutlanmaktadır. Miladi takvime göre Hz. Peygamberin (s.a.v) doğumunun kutlu doğum haftası altında kutlanması bid’attır. Çünkü Tevbe Suresinin 36. Ayetine muhaliftir. Bu bid’at gizli zındıka komitesi tarafından Din-i Mubin-i İslamın içine atılmıştır.

     Öyle ise Resulu Ekrem (s.a.v) efendimizin doğumu kameri takvime göre kutlanılmalıdır. Kameri takvime göre kutlanması ise güzel bir adeti islamiyedir. İbadet değildir. Mevlidi ibadet haline getirmek hatadır. Keza vefat eden bir kimsenin vefat gününde mevlit merasiminin tertip edilmesi de bidattır. Düğün sünnet gibi insanların sevindiği günlerde neşelenmek amacıyla mevlit okunabilinir. İbadetle alakası yoktur. Ölüm günlerinde ise mevlit okutmak mevlidin manasına muhaliftir ve Bid’attır.

YORUM EKLE